"KADIN SAVAŞÇI"

  • Film Analizi
  • 12 Temmuz 2021 Pazartesi
  • 0
  • Okunma : 153

Kraliçe I.Elizabeth'in 45 sene süren hükümdarlığı ve İngiltere'nin Altın Çağı'ını konu alan film, bizlere bir kadın hükümdarın hem iç hem dış politikada ne kadar etkili ve başarılı olduğu anlatmaktadır.


Elizabeth – Altın Çağ ‘Kadın Savaşçı’ 

 1.Elizabeth, İngiltere'nin 17 Kasım 1558 tarihinden 24 Mart 1603 tarihine kadar 45 sene  hüküm sürmüş kraliçesidir. Ayrıca İrlanda'nın ve sembolik olarak da Fransa'nın kraliçesi  olarak kabul ediliyordu. İngiltere'yi 16. yüzyıl boyunca yöneten Tudor hanedanının üyesi  olan kral ve kraliçelerinin 5. ve en sonuncu çocuğudur. Yaşamı boyunca hiç evlenmediği için  Bakire Kraliçe ya da Halkının Annesi adıyla da anılırdı. Bizim onu bu kadar iyi tanımamız ve  günümüze kadar adının gelme sebebi ise aslında onun savaşçı kişiliği ve İspanyol Kralı olan  2.Felipe'nin 1588 yılında İngiltere seferinde kullandığı dönemin en büyük ve en güçlü deniz filosu olan İspanyol Armada’sının İngilizler tarafından yakılmasıdır. Aslında filmde de bu  savaşa kadar ki olaylar anlatılmaktadır. 

Film aslen 1998 yılında gösterime giren, 1999 yılında Oscar törenlerinde yedi dalda  adaylık elde eden ve en iyi makyaj dalında bu ödülü kazanan Elizabeth filminin devamı niteliğindedir. Senaryosunu William Nicholson yazmış, yönetmenliği Shekhar Kapur  üstlenmiş ve yapımcılığını ise Tim Bevan, Jonathan Cavendish, Eric Feller üstlenmştir. Filmin başlıca oyuncuları; Cate Blanchett (1.Elizabeth), Geoffrey Rush (Sir Francis  Walsingham), Clive Owen (Sir Walter Raleigh), Rhys Ifans ( Robert Reston), Jordi Molla  (2.Phillip-İspanya Kralı), Abbie Cornish (Bess), Samantha Morton (Mary Quenn of Scots),  Tom Hollander (Sir Amgas Paulet).  

 Filmin süresi 1 saat 55 dakikadır ve IMDb puanı 6.8/10 dir. Türü dramatik/epik  şeklindedir ve 2007 yılında Toronto Film Festivalinde gösterime girmiştir. Filmin çekimleri  Shepperton Stüdyolarının yanı sıra Londra, Cambridge ve Somerset’teki gerçek mekanlarda  13 haftalık bir çalışmayla gerçekleştirilmiştir. Cate Blanchett bu filmdeki performansı ile  Altın Küre'ye, BAFTA'ya ve Oscar'a aday gösterilmiştir. Alexandra Byrne ise bu film ile En  İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar kazanmıştır. 

 Filmin konusuna gelirsek 1. Elizabeth İngiltere'yi Katolik kilisesinin etkisinden çıkararak  Anglikan yapan 8. Henry'nin kızı olarak bir Protestandı. Ve Elizabeth ilk olarak kiliselerde  mass ayininin uygulanmasını yasaklamıştır, daha sonra kendini İngiltere kilisesinin yöneticisi  seçtirdi ve ülkeyi tam Protestan yapmıştır. Bunun sonucu olarak birçok suikastla burun  buruna geldi çünkü o dönemde bile İngiltere de yaşayan halkın birçoğu katolikti. Yakın  koruması ve kraliyet muhafızları şefi Sir Francis Walsingham'ın uyguladığı politikalar  sayesinde bu suikastlerden kurtulmuştur hatta Sir Francis’in erkek kardeşide Katolik tarafını  desteklemiştir. İngiltere ve İspanya arasında ki din savaşının boyutunu çok net izleyebilirsiniz 

hatta Kraliçe savaş zamanında bütün mahkumları bile serbest bırakıyor ülkelerini  savunabilmeleri için. Film de beni en etkileyen sözlerden birisi Kraliçe ‘Eğer başarırlarsa  İngiltere’de ne vicdan ne de düşünce özgürlüğü kalır’ diyor İspanya için. Çünkü İspanya  Armadası gelirken yanlarında Engizisyon mahkemelerini de getiriyorlar. 

 Aslında filme kraliçenin hem bir kadın olarak hem de sorumlulukları olan bir kraliçe  olarak yaşadığı sorunları ve karar alma aşamalarındaki sancılı dönemlerini izliyoruz.  Elizabeth'in en yakın danışmanı Sir Francis Walsingham (Geoffrey Rush), onun evlenmesini  ve çocuk sahibi olmasını ister; birçok ülkeden talipler onu etkilemek için hazırdır. Ancak  dikkatini çeken tek kişi, denizdeki yaşam hikayeleri ve Yeni Dünya'da yapılan keşiflerle onu  etkileyen kendine güvenen ve başarılı kaşif Sir Walter Raleigh'dir (Clive Owen). Ayrıca  yakışıklı denizcimiz Kraliçe'nin en sevdiği yoldaşı olan Bess'in (Abbie Cornish) hayranlığını  ve cinsel çekiciliğini de kazanır. Film hükümdarın zenginlik ve güç hapishanesinde yaşayan  yalnızlığının melodramına odaklanıyor. Çünkü sorumlu olduğu ve sorunlar karşısında karar  verici olmak zorunda olduğu bir ülkesi vardır. 45 yıllık hükümdarlığı boyunca hiç  evlenmemiştir ve bu sebeple Bakir Kraliçe ya da Anglikan Kilisenin – Halkının Annesi olarak  anılmıştır.  

Anılması gereken bir konu da var ki o da filmin kostüm ve makyaj tarafıdır. Gerçekten  tadına doyum olmaz insana izledikçe izlettiren bir tasarım var ortada. Kraliçe belli konularda  dostluk, aşk gibi oldukça dramatik bir kadın olarak karakterize ediliyor. Kostümleri ve  perukları gibi detaylara inilmesi de olaya bambaşka bir boyut katıyor. Özellikle kiliseye dua  etmeye gittiği bir an da ki kıyafeti tam bir efsanedir. Kraliçenin kıyafetlerinin yanı sıra beni  başka etkileyen bir detay ise Mary Stuart’ın idam sahnesinde ki kırmızı elbisesidir. O kadar  güzel bir detay ki savunduğu ve uğruna canını bile verdiği Katolik rahiplerin giydiği dış  kostümle aynıdır. Ölüme bile giderken davasından vazgeçmediğini gösteriyor.  

 Benim için her yönden etkileyici çünkü içinde sadece tarihin ön planında geçenler yok.  Arka planda bir kadın olarak Kraliçenin yaşadığı duygu iniş çıkışlarını da vermesi ile film  benim için ayrı bir yere yükseliyor. Kesinlikle izlenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha  gerçekçi ve keskin çizgili bir tarihi/politik film izlemek isteyenler için biraz hafif kaçabilir bu  film. Hatta bu filmin romantik ve yumuşak yaklaşımı olduğu da iddia edilebilir ama olaydan olaya, mekandan mekana akıcı bir şekilde atlayarak, farklı katmanlarda gelişen hikayeyi,  dağılmadan, fazla detaya kaçmadan aktarmıştır. Ve bu esnada kesinlikle Kraliçe Elizabeth'i  izleyicinin odak noktasından çıkarmamıştır. 

GÜLNUR BULUT – Uluslararası İlişkiler Teorileri Stajyeri


O-Staj Ekibi
  • PAYLAŞ

YORUMLAR