Emir Komuta Zinciri Arasına Sıkışmış Hayatlar, Avrupa’da Katliam Var: Quo Vadis Aida?
Önceki
Kraliçe I.Elizabeth'in 45 sene süren hükümdarlığı ve İngiltere'nin Altın Çağı'ını konu alan film, bizlere bir kadın hükümdarın hem iç hem dış politikada ne kadar etkili ve başarılı olduğu anlatmaktadır.
Elizabeth – Altın Çağ ‘Kadın Savaşçı’
1.Elizabeth, İngiltere'nin 17 Kasım 1558 tarihinden 24 Mart 1603 tarihine kadar 45 sene hüküm sürmüş kraliçesidir. Ayrıca İrlanda'nın ve sembolik olarak da Fransa'nın kraliçesi olarak kabul ediliyordu. İngiltere'yi 16. yüzyıl boyunca yöneten Tudor hanedanının üyesi olan kral ve kraliçelerinin 5. ve en sonuncu çocuğudur. Yaşamı boyunca hiç evlenmediği için Bakire Kraliçe ya da Halkının Annesi adıyla da anılırdı. Bizim onu bu kadar iyi tanımamız ve günümüze kadar adının gelme sebebi ise aslında onun savaşçı kişiliği ve İspanyol Kralı olan 2.Felipe'nin 1588 yılında İngiltere seferinde kullandığı dönemin en büyük ve en güçlü deniz filosu olan İspanyol Armada’sının İngilizler tarafından yakılmasıdır. Aslında filmde de bu savaşa kadar ki olaylar anlatılmaktadır.
Film aslen 1998 yılında gösterime giren, 1999 yılında Oscar törenlerinde yedi dalda adaylık elde eden ve en iyi makyaj dalında bu ödülü kazanan Elizabeth filminin devamı niteliğindedir. Senaryosunu William Nicholson yazmış, yönetmenliği Shekhar Kapur üstlenmiş ve yapımcılığını ise Tim Bevan, Jonathan Cavendish, Eric Feller üstlenmştir. Filmin başlıca oyuncuları; Cate Blanchett (1.Elizabeth), Geoffrey Rush (Sir Francis Walsingham), Clive Owen (Sir Walter Raleigh), Rhys Ifans ( Robert Reston), Jordi Molla (2.Phillip-İspanya Kralı), Abbie Cornish (Bess), Samantha Morton (Mary Quenn of Scots), Tom Hollander (Sir Amgas Paulet).
Filmin süresi 1 saat 55 dakikadır ve IMDb puanı 6.8/10 dir. Türü dramatik/epik şeklindedir ve 2007 yılında Toronto Film Festivalinde gösterime girmiştir. Filmin çekimleri Shepperton Stüdyolarının yanı sıra Londra, Cambridge ve Somerset’teki gerçek mekanlarda 13 haftalık bir çalışmayla gerçekleştirilmiştir. Cate Blanchett bu filmdeki performansı ile Altın Küre'ye, BAFTA'ya ve Oscar'a aday gösterilmiştir. Alexandra Byrne ise bu film ile En İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar kazanmıştır.
Filmin konusuna gelirsek 1. Elizabeth İngiltere'yi Katolik kilisesinin etkisinden çıkararak Anglikan yapan 8. Henry'nin kızı olarak bir Protestandı. Ve Elizabeth ilk olarak kiliselerde mass ayininin uygulanmasını yasaklamıştır, daha sonra kendini İngiltere kilisesinin yöneticisi seçtirdi ve ülkeyi tam Protestan yapmıştır. Bunun sonucu olarak birçok suikastla burun buruna geldi çünkü o dönemde bile İngiltere de yaşayan halkın birçoğu katolikti. Yakın koruması ve kraliyet muhafızları şefi Sir Francis Walsingham'ın uyguladığı politikalar sayesinde bu suikastlerden kurtulmuştur hatta Sir Francis’in erkek kardeşide Katolik tarafını desteklemiştir. İngiltere ve İspanya arasında ki din savaşının boyutunu çok net izleyebilirsiniz
hatta Kraliçe savaş zamanında bütün mahkumları bile serbest bırakıyor ülkelerini savunabilmeleri için. Film de beni en etkileyen sözlerden birisi Kraliçe ‘Eğer başarırlarsa İngiltere’de ne vicdan ne de düşünce özgürlüğü kalır’ diyor İspanya için. Çünkü İspanya Armadası gelirken yanlarında Engizisyon mahkemelerini de getiriyorlar.
Aslında filme kraliçenin hem bir kadın olarak hem de sorumlulukları olan bir kraliçe olarak yaşadığı sorunları ve karar alma aşamalarındaki sancılı dönemlerini izliyoruz. Elizabeth'in en yakın danışmanı Sir Francis Walsingham (Geoffrey Rush), onun evlenmesini ve çocuk sahibi olmasını ister; birçok ülkeden talipler onu etkilemek için hazırdır. Ancak dikkatini çeken tek kişi, denizdeki yaşam hikayeleri ve Yeni Dünya'da yapılan keşiflerle onu etkileyen kendine güvenen ve başarılı kaşif Sir Walter Raleigh'dir (Clive Owen). Ayrıca yakışıklı denizcimiz Kraliçe'nin en sevdiği yoldaşı olan Bess'in (Abbie Cornish) hayranlığını ve cinsel çekiciliğini de kazanır. Film hükümdarın zenginlik ve güç hapishanesinde yaşayan yalnızlığının melodramına odaklanıyor. Çünkü sorumlu olduğu ve sorunlar karşısında karar verici olmak zorunda olduğu bir ülkesi vardır. 45 yıllık hükümdarlığı boyunca hiç evlenmemiştir ve bu sebeple Bakir Kraliçe ya da Anglikan Kilisenin – Halkının Annesi olarak anılmıştır.
Anılması gereken bir konu da var ki o da filmin kostüm ve makyaj tarafıdır. Gerçekten tadına doyum olmaz insana izledikçe izlettiren bir tasarım var ortada. Kraliçe belli konularda dostluk, aşk gibi oldukça dramatik bir kadın olarak karakterize ediliyor. Kostümleri ve perukları gibi detaylara inilmesi de olaya bambaşka bir boyut katıyor. Özellikle kiliseye dua etmeye gittiği bir an da ki kıyafeti tam bir efsanedir. Kraliçenin kıyafetlerinin yanı sıra beni başka etkileyen bir detay ise Mary Stuart’ın idam sahnesinde ki kırmızı elbisesidir. O kadar güzel bir detay ki savunduğu ve uğruna canını bile verdiği Katolik rahiplerin giydiği dış kostümle aynıdır. Ölüme bile giderken davasından vazgeçmediğini gösteriyor.
Benim için her yönden etkileyici çünkü içinde sadece tarihin ön planında geçenler yok. Arka planda bir kadın olarak Kraliçenin yaşadığı duygu iniş çıkışlarını da vermesi ile film benim için ayrı bir yere yükseliyor. Kesinlikle izlenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha gerçekçi ve keskin çizgili bir tarihi/politik film izlemek isteyenler için biraz hafif kaçabilir bu film. Hatta bu filmin romantik ve yumuşak yaklaşımı olduğu da iddia edilebilir ama olaydan olaya, mekandan mekana akıcı bir şekilde atlayarak, farklı katmanlarda gelişen hikayeyi, dağılmadan, fazla detaya kaçmadan aktarmıştır. Ve bu esnada kesinlikle Kraliçe Elizabeth'i izleyicinin odak noktasından çıkarmamıştır.
GÜLNUR BULUT – Uluslararası İlişkiler Teorileri Stajyeri
© Copyright 2025 TUİÇ Akademi - WebTech Bilişim tarafından sevgi ile geliştirildi.
YORUMLAR